10 Aralık 2008 Çarşamba

Little Miss Sunshine


Doruk diyor ki:
Dwayne
: Bazen yaşım on sekiz olana dek uyuyup, aradaki tüm saçmalıkları sallamak; liseden, her şeyden, kaçmak istiyorum.
Frank: Marcel Proust'u tanır mısın?
Dwayne: Sen onu öğretiyorsun.
Frank: Evet, Fransız yazar. Tam bir ezikti. Hiçbir zaman düzgün bir işi olmamıştı. Karşılıksız aşkları vardı. Eşcinseldi. Yirmi yılını neredeyse hiç kimsenin okumadığı bir kitabı yazmakla geçirdi. Ama muhtemelen Shakespeare'den sonraki en muhteşem yazardır. Her neyse, o hayatının sonuna kadar düşüşteydi... Ve arkasına dönüp baktığında acı içinde geçen onca yıl. Hayatının en güzel yıllarıydı, çünkü onu o yapan yıllardı. O yıllar boyunca mutlu muydu? Bilirsin, koca bir kayıp. Bir şey öğrenmezsin. Yani, on sekiz yaşına kadar uyursan kaybedeceğin acıyı düşün. Demek istediğim... Lise? En acı dolu yıllar lise yıllarıdır. Bundan daha hoş bir acı bulamazsın.

Böyle işte. Yönetmen koltuğunda Jonathan Davis ve Valeri Faris var. Başroldeki küçük kız, önümüzdeki 5 seneye damgasını vuracağı düşünülen Abigail Breslin. Film bir yolculuğu anlatıyor.
Hayatta iki çeşit insan vardır: Kazanan ve kaybedenler. İlkesinden yola çıkarak tamamlıyoruz yolculuğu. Bir aile olmanın ne kadar önemli olduğunu, bir bütünün parçalarının teker teker birer "loser" oluşlarının bütüne etkisini görüyoruz. Imdb puanı 8.1/10.
İyi seyirler...

1 yorum:

yedi yirmi dört dedi ki...

Aile olgusunu diğer insan ilişkilerinden ayıran; yaşanılan uç olaylar ve verilen tepkiler sanırım. Güzel bir filmdi, paylaşmış olduğun için mutluyum..

Seda